24 Şubat 2015 Salı

MİLLİ OLANLA MİLLİYETÇİLİĞİN FARKI

20. yüzyılda eylem ile tefekkürü birleştirebilmiş ender Müslüman liderlerden biri olan Hadimu'l Kuran Ziya Yürekli Hoca, emperyalizmin milletimizi gerçekleri kavrayamaz ve düşünümez hale getirmek için kavram kargaşası çıkarttığını sık sık dile getirirdi. 

Kavram kargaşasını izah ederken de "milli" olanla "milliyetçi" olanın farknı ortaya koyar; ülkemizde sosyal bilinci bulandırmak için başvurulan ilk ve en etkili yolun "milli" olanla "milliyetçi" olan arasındaki farkı gözden kaçırmak olduğunu söylerdi. 

Ziya Yürekli Hoca'ya göre "milli" olanla "milliyetçi" olan arasındaki bu fark, bazen “sevgi"ile "nefret" arasındaki fark kadar büyük olabilirdi. 

“Milli duyguları olan" bir insanın kendi halkını seveceğini, onların kusurlarını da erdemlerini de kendi üstünde taşıyacağını, o halka ait olacağını söylerdi. Milli düşünce, milletimizin varoluş bilincini açık tutar derdi. 

Bir milliyetçi ise "kendi halkını sevmekten çok, başkalarından nefret eder"derdi.  Milliyetçiliğin seküler bir düşünce olduğunu, uygulamada bir toplumun başka toplumlardan kendini ayrı ve üstün tutması, hatta başkalarının mülkü olan şeye "göz koymak" ve tahakküm etme niyeti taşımak manasına geldiğini anlatırdı: "Milliyetçilik, başkalarına ait farklılıkları boğar, hoşgörüsüzdür, fiziksel baskı uygular. Kendisine ait olanı savunmaz, kendisine ait olmayanı ister. Aşırı milliyetçiliğin özünde Tanrı’ya inanç yoktur." derdi..

"İbrahim milletindeniz. Bütün büyük İbrahimi dinler, Musevilik, Hristiyanlık ve İslam şu basit hakikati öğretmeye çalışır: 'Sana yapılmasını istemediğin şeyi sen de başkasına yapma!'  (Gülümserdi, başını sallayarak pekiştirirdi her defasında) "Bütün büyük hakikatler basittir.")

Ziya Yürekli Hoca, Dinler Tarihi, Medeniyet Tarihi ve Siyasi Tarihi kucaklayan geniş kavrayışıyla insanlık tarihi içinde kendi gerçeklerimizi keşfetmeye doyamazdı. Özellikle Osmanlı tarihini Avrupa tarihi içinde kavramaya ve anlatmaya büyük özen gösterirdi. 

Kapitalizmin Avrupa'da doğuşunu, gelişip emperyalizm haline gelişini ve bize etkilerini büyük bir titizlikle izah ederdi: "Milliyetçilik, modern Avrupa tarihinin motorudur. Ulus-devlet yapılanması, milliyetçi ideolojiler olmadan gerçekleşemezdi. Kurulan her yeni devlet, pratikte çok sayıda küçük ölçekli politikayı birleştiriyor; büyüdükçe de “başkalarının mülkü olan şeyleri istemeye” başlıyordu. Bu yolla yaklaşık 400 yılda Avrupa’daki 1.500 dolayındaki siyasi birim 30 dolayında milli devlete dönüştü.Biz ise bunun tam aksini yaşadık. Aynı süreçte büyük devletimiz 30 parçaya bölündü." derdi. 

Birleştirilen parçaların, yeni büyük birimi kültürel bakımdan benimseyebilmeleri ve içselleştirebilmeleri için, eski inanç ve mitlerini büyük ölçüde terk etmeleri gerektiğini sembollerin diliyle izah eder "Küçük küçük tanrılardan vazgeçerek büyük bir ortak tanrıya tapmaları gerekiyordu. Tevhidi inancını dolaşarak siyasi ilkesine ulaşmışlardı: Kesretten vahdete, çokluktan teke ulaşabildiler.. Biz ise büyük bir devlete sahip iken büyük bir ortak tanrıya Allahu Teala'ya tapıyorduk. Tevhid inancı, ortak iradeye dönüşüyor ve vahdeti gerçekleştiriyordu. Parçalanmadan sonra, büyük tanrının yerini 30 küçük tanrı aldı! Tevhidi düşünceden uzaklaştıkça sosyal ve siyasal vahdeti de koruyamaz olduk, kesrette boğulduk. Okul ve evlerimizi, cadde ve iş yerlerimizi o tanrılarla süslemeye başladık." derdi..

Ziya Yürekli Hoca, çok espritüel bir insandı. "Mısırlıların, Suriyelilerin tanrılarına güldük; fakat kendi tanrımıza da onların güldüğünü fark etmedik." derdi. Sohbetlerini böyle hikmet dolu nüktelerle süslerdi. Bu yüzden onu dinlemek hiç sııcı değildi. 


Kürt milliyetçiliğinin yükselişini ve “Edi bese” (Yeter artık!) retoriğini bu bağlamda değerlendirirdi. Osmanlı mülkünde en geç kalmış milliyetçilik "Türk milliyetçiliği" siyasi karşılığını bulamamış milliyetçiliğin ise "Kürt milliyetçiliği" olduğunu sık sık ifade ederdi.

Biz bugünkü gerçeklikle er geç yüzleşecektik. Siyaset, bu meseleyi köklü biçimde ele alma fırsatı sağlamalıydı. "Ya bu fırsatı değerlendirip yeni bir 'milli tahayyül' oluşturacağız; yahut “Cumhurbaşkanı (Atatürk) Kürdistan dedi mi, demedi mi?” düzeyindeki tartışmalarla birbirimizi tüketeceğiz." derdi..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder