27 Şubat 2015 Cuma

ZİYA YÜREKLİ’Yİ RAHMETLE ANIYORUZ İbrahim Halil Sipahi


Vefatının beşinci yılında, mümtaz insan, örnek mücadeleci, fikir adamı, eğitimci, Hadim-ül Kur’an ve siyasetçi, bir dönem Millet Partisi Adana İl Başkanlığı yapan Ziya Yürekli’yi rahmetle anıyoruz.

Ziya Yürekli 1940 yılında Karaisalı’nın Filikli köyünde dünyaya gelmiştir. Adana İmam Hatip Lisesini müteakip, 1969 yılında Konya Yüksek İslam Enstitüsü’nden mezun olduktan sonra Adana’da bir yıl vekil müftülük ve vaizlik yapmıştır. 1970’ten 1996 yılına kadar Adana İmam Hatip Lisesi’nde meslek dersleri öğretmeni olarak çalıştı. Öğretmenlik hayatı boyunca özellikle ortaokul bölümünün Kur’an-ı Kerim derslerine giriyordu, öğrencilerini en iyi şekilde yetiştirmek, tecvit kurallarına uygun bir şekilde Kur’an-ı Kerim okur hale getirmek için büyük çaba sarf ederdi. Katı kuralları ve sert görünüşü altında iyi insan, iyi Müslüman yetiştirme gayreti vardır.

Düşüncelerini ayetlere dayandırır, bütün bilgi ve düşünceleri o ayetlere bağlardı. Şiiri sever, Yunus Emre başta olmak üzere pek çok şairi okurdu, fakat onun şairi Mehmet Akif Ersoy’du. Akif’in dizelerini ezbere bilir, sohbetlerini o dizelerle süslerdi. Öğrencileri arasından akademisyen ve yazarlar çıktı; onlarla övünür, eserlerini okur ve çevresine tanıtırdı.

Ziya Yürekli çocuklara ve gençlere çok değer verirdi. Eğitimleriyle bizzat ilgilenirdi. Din eğitimi almaları konusunda çaba sarf ederdi. Gençleri kitap okumaya, dergi okumaya, düşünmeye ve sorgulamaya yönlendirirdi. Gençlerin iyi yetişmeleri, eğitimlerini başarıyla tamamlamaları, üniversite okumaları, hatta akademik çalışma yapmaları gerektiğini düşünür, bu konuda büyük bir çaba gösterirdi. Arkadaşlarıyla Anadolu Eğitim Vakfı?nı kurmuştu ve her hafta sonu gençlerle sohbet ederdi. İyilik, doğruluk ve güzellik ekseninde yaşar; yanlışa, kötülüğe ve çirkinliğe razı olmaz, karşı çıkar ve çok iyi tanıdığı şer odaklarına karşı yılmadan mücadele ederdi? Bu yaşam felsefesini gençlere de anlatırdı.

"MUHTEŞEM TÜRKİYE" İDEALİ

Davası, Türk ve İslam medeniyetinin yeniden dirilişi birlik ve beka davasıydı. Devleti, milletin teşkilatlanmış hali, yani milletin kendisi görürdü. Devletin, modern bir organizasyona dönüşmesini, millete yabancılaşmasını, kamu kurumlarının kendini milli iradenin üstünde konumlamalarını, millet hayatını ve milli kültürü tahrip etmesini ve devlet-millet çatışmasını yanlış bulurdu. Ziya Yürekli’ye göre asıl olan medeniyetti. Millet, kendi muhteşem medeniyetini yeniden inşa etmeliydi. En büyük emeli “MUHTEŞEM TÜRKİYE” idealinin gerçekleşmesini görmekti. Davası, bir medeniyet atılımını gerçekleştirme mücadelesiydi. Hizmet verirken kesinlikle herhangi bir dünyalık karşılık beklemezdi. Hizmeti, tıpkı secde gibi Allah aşkının bir göstergesi olarak algılardı. Sosyal, ekonomik ve siyasal hayatın, ilim, ahlak ve hukuk temelleri üzerinde yükselmesi gerektiğini düşünüyordu. Ziya Yürekli’ye göre siyaset, Müslümanlığın omurgasını oluşturuyordu. Allah?ın hükümleri, siyasetle yürürlüğe sokulur. “Din siyasetle ayakta tutulur.” derdi. Hukukun üstün tutulması gerektiğini savunur, yeni Anayasa ihtiyacını vurgular ve hukukun siyasallaştırılmasına karşı çıkardı. Dindar, çağdaş ve demokrattı. Ömrü boyunca Kur’an-ı Kerim okuttu. Bana da Kur’an öğreten odur, Allah bin kere razı olsun. Binlerce öğrencisi, bugün onu gözyaşı içinde Fatihalarla anıyor.

Ziya Yürekli, 68 kuşağındandı. O üniversite öğrencisiyken, gençlik olayları yükselişteydi. Türkiye’de sağ sol kavgası başlamıştı.

Bu arada Aykut Edibali ve arkadaşları Mücadele Birliği adıyla bir örgütlenme başlattı. Ziya Yürekli de Mücadele Birliği’nin kuruluş aşamasında ve sonrasında aktif rol aldı.

Aykut Edibali “Mücadele Birliği bir kültür hareketi, bir mektep olarak vereceğini fazlasıyla verdi. Renkleriyle, çeşitleriyle çok farklı yerlerde olan insanlarıyla bunu başardı. 20 tane adam Türkiye’yi salladı.” diyor. Ziya Yürekli de Türkiye’yi sallayan o 20 kişiden biriydi.

ADANA İL BAŞKANLIĞI NÖBETİ

1996 yılında Millet Partisi Adana il başkanlığı görevine seçildi. Bu süreç onun davasına hizmette en çok zaman ayırabildiği süreçti. Millet Partisi Adana il binasının asansörü çalışmayan beş katını her gün yılmadan usanmadan dizlerindeki yılların yorgunluğuna rağmen çıkar, parti binasını sürekli açık tutardı. Burada siyasi çalışmalarını yapar, millet davasını millete anlatmanın çabası içerisinde gününü geçirirdi.

Fırsat buldukça yanına dava arkadaşlarından bir veya birkaç kişiyi alır, onlarla esnaf ziyaretine çıkar, esnafın derdini dinler, hatırını sorar, Millet davasını anlatır ve onları bu millete hizmete davet ederdi. En çok sevdiği ise, mahalle ve köy ziyaretleri idi. Köy kahvelerinde sohbet eder, ülkenin içinde bulunduğu durumu değerlendirir, onlarla paylaşırdı. Köy yolunda tarlada çalışanları gördüğünde, hayvanlarını otlatan çobanları gördüğünde otomobili durdurtur onlarla sohbet eder, millet davasını anlatır ve onları bu davaya davet eder, şeker diye adlandırdığı partinin tanıtıcı broşürlerinden verirdi, partiye üye olmaya davet ederdi.

NÖBET BAŞINDA HAKKA YÜRÜDÜ

Ziya Yürekli, siyaseti Müslümanlığın omurgası görüyordu ve millet düşmanlarına ve şer odaklarına karşı mücadelenin imanın gereği olduğunu savunuyordu. Siyaseti ibadet zihniyeti ve ciddiyetiyle yapıyordu.
Türkiye’nin Ziya Abisi, hocası ve hizmet kahramanıydı. Millet davasının büyük bir neferi idi. Tanıdığım örnek mücadeleci, hayatının örnek alınması gereken büyük bir şahsiyetti.

Ömrünü millet davasına adamış, millet ıstırabı ile yanan bu değerli şahsiyet yine bir millet ocağında, 27 Aralık 2006 günü, dava arkadaşları ve gençlerle sohbet ederken yüksek tansiyondan beyin kanaması geçirdi ve bir ay yoğun bakımda kaldı.

Ziya Yürekli, ömrünü adadığı hizmet yolunda 27 Ocak 2007 günü rahmet-i Rahman’a kavuştu.

Hak ve millet sevdalısı büyük mücadeleci Hadim-ul Kur’an, Ziya Yürekli’yi Rahmetle ve minnetle anıyoruz.


06 Ocak 2012 - Egemen Millet'in Sesi ? 132


24 Şubat 2015 Salı

YERLERİNİ TERKEDEN OKÇULAR



Ziya Yürekli Hoca, davasını canından aziz bilirdi. Davasına kendini adadığı için son derece ciddi, titiz ve düzenli bir hizmet hayatı vardı. Yeniden Milli Mücadele dergisini ve diğer yayınları ilk sayılarından itibaren arşiv yapmıştır. Mücadele Birliği, Islahatçı Demokrasi Partisi ve Millet Partisi'ne ilişkin yapılmış yayınları da kapsayan bir büyük arşivdi bu. Hareketle ilgili her şeye büyük değer verdiğini bildiğimden ben de haber, yorum ve belgelerle karşılaştıkça kendisine sunardım ve çok mutlu olurdu.

Türk İstihbaratındaki Gizli Kayıtlara göre 1972 yılında Ankara Marmara Oteli'nde yapılan Gizli Devlet Brifinginde Yeniden Milli Mücadele’ hakkında konuşulduğu ortaya çıkmıştı. Gazeteci Yılmaz Polat  “CİA’nın Muteber Adamları” isimli  kitabında Milli İstihbarat ve Askeri istihbaratta Yeniden Milli Mücadele’ hareketinin1972 yılında İslami esaslara dayanan bir örgüt olduğuna ilişkin önemli bir belge olduğunu yazıyordu. Kitabı kendisine takdim ettiğimde, oturup ciddi bir şekilde inceledi ve bir kaç gün değerlendirmeler yaptı.

Bana yazarı bir kaç kez sordu. Yılmaz Polat ne bir romancı, ne de bir hikâye yazarıdır. Washington'da 23 yıl görev yapmış ciddi bir gazetecidir o. Amerika’nın Ortadoğu politikasını ve Türkiye-Amerika ilişkilerini anlattı ömrü boyunca: “Barış İçin Oradaydılar / Prola: Kıbrıs”, “Alo Washington”,“Washington Ankara Hattı”, “CİA’nın Muteber Adamları”, “Amerika’nın Şahinleri Kargaları”, “Washington’da Akrobasi” ve “Türkiye’de İslamcı Akımlar” (Graham Fuller'den Çeviri) kitapları, Washington'da geçirilmiş 23 yılın dökümü. Dolayısıyla bilgi kesinlikle doğruydu. “Türkiye'yi seven namuslu, onurlu, siyaset adamı, bürokrat, işadamı ve gazeteci gördüm. Türkiye'yi ve Türkleri seven Amerikalılar tanıdım. Her meslekten yağ tüccarlarına rastladım.” diyordu, Yılmaz Polat. 

Kitaplarının birinde Yılmaz Polat, “altı başkanlık döneminde Türkler, Türk geçinenler, Türk dostları ve Türklerden geçinenleri” anlattığını söylüyor. “Türkiye'ye 'cephe ülkesi' diye gaz veren Amerikalı dostlarımızın, Irak Savaşı'nda yaptıklarına yer verdim. Türkiye düşmanlığı olmasa sıradan adam bile olamayacak bazı Amerikalılar ve Amerika'dan medet umanları teşhir ettim. Amerika'ya yapılan resmî, özel ve çok özel ziyaretleri, bu ziyaretlerde yaşanan olayları yansıttım. Türkiye'de 'Yankee Go Home' ya da 'Şeytan Amerika' diyenlerin Washington'a gelince nasıl rota değiştirdiklerini ibretle okuyacaksınız..” diyor. Ziya Yürekli, bu cümlelerin altını kırmızı kalemle çizmişti.

Yıllarca Türkiye'de görev yapan CIA bölge sorumlusu Graham Fuller'ın Türkiye'deki İslami hareketler hakkında yaptığı çalışmalar ve Türkiye'deki gelişmelere yer verilen “CİA’nın Muteber Adamları” isimli bu kitapta, 3 Kasım 1972 tarihinde, Ankara'da, Marmara Oteli'nde ''Gizli'' bir  'Devlet Brifingi' yapıldığı anlatılıyor.   

''Türkiye'de Yıkıcı Faaliyetler'' başlıklı brifinge Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay, Başbakan , Genelkurmay Baskanı, Kuvvet Komutanları ve MİT Müsteşarı katılmış. Orgeneral Turgut Sunalp Başkanlığındaki brifing ekibinde 5'i General 12  subay varmış. Brifing tam gün sürmüş. Birifingteki sunumda ''Türkiye'de Aşırı Sağ Akımlar''5 başlık altında anlatılmış: 1-Amaç ve tarihçe, 2-Aşırı Sağ gruplar, 3-Yapılan Operasyonlar ve Neticeleri, 4-Halihazır durum ve faaliyetler, 5-Derleme. 207 sayfadan oluşan brifingte 30'dan fazla belgeye de yer verilmişi. Belgeler arasında Mücadele Birliği’nin İslami esaslarına dayanan bir örgüt olduğu anlatılıyor.    

Yurt içi ve dışı İslamcı kuruluşlar şunlar: 1. Mücadele Birliği, 2. İlim Yayma Cemiyeti, 3. Komünizmle Mücadele Derneği, 4. Rabıtatül Alemi İslamin, 5. Hizb-üt Tahrir. “Mücadele Birliği : Liderleri, Necmettin Erişen, Aykut Edip Ali, Mevlüt Baltacı, Melih Gökçek ve Yılmaz Karaoğlu'dur. Gayesi merkezi otoriteye bağlı İslami esaslardan kuvvet alan  devlet nizamını kurmaktır. Antikomünist olmak, antisosyalist olmak, antikapitalist olmak, milli değerlere saygılı olmak, İslam’a tam bağlı olmak ve İslami esaslara göre yaşamak bu kuruluşun ana umdeleridir. Sağ eğilimli gençler bu örgütün  faaliyet alanına girer.'' deniliyor.     

Ziya Yürekli Hoca, davasının dostları tarafından da, düşmanları tarafından da bildiğini söylerdi sık sık. Hareket üzerinde büyük oyunlar oynandığının da farkındaydı. Oyuna gelen kardeşlerinin bir bir teşkilattan kopup dağılmalarından büyük acı duyardı. 

İhanet planları ve komplolar, ta başından beri hizmetin üzerine bir sonbahar gibi çökmüş, yaprak dökümü gibi kardeşleri bir bir ayrılmışlardı. Bu ayrılıkların, bir öne geçme, yarışta ileriye atılma şeklinde olmayışı üzerinde dururdu. Ayrılan adeta ölüyordu; açıkça dökülüyorlardı. Ona acı veren de buydu. "Uhud Savaşı'ndaki okçulara benzemeyeceğim!" derdi, ayrılanlara uyup. Bile bile yanlış yapamazdı. 

Hizmet içinde durmak, katkıda bulunmak çok önemliydi bu yüzden.

MİLLİ OLANLA MİLLİYETÇİLİĞİN FARKI

20. yüzyılda eylem ile tefekkürü birleştirebilmiş ender Müslüman liderlerden biri olan Hadimu'l Kuran Ziya Yürekli Hoca, emperyalizmin milletimizi gerçekleri kavrayamaz ve düşünümez hale getirmek için kavram kargaşası çıkarttığını sık sık dile getirirdi. 

Kavram kargaşasını izah ederken de "milli" olanla "milliyetçi" olanın farknı ortaya koyar; ülkemizde sosyal bilinci bulandırmak için başvurulan ilk ve en etkili yolun "milli" olanla "milliyetçi" olan arasındaki farkı gözden kaçırmak olduğunu söylerdi. 

Ziya Yürekli Hoca'ya göre "milli" olanla "milliyetçi" olan arasındaki bu fark, bazen “sevgi"ile "nefret" arasındaki fark kadar büyük olabilirdi. 

“Milli duyguları olan" bir insanın kendi halkını seveceğini, onların kusurlarını da erdemlerini de kendi üstünde taşıyacağını, o halka ait olacağını söylerdi. Milli düşünce, milletimizin varoluş bilincini açık tutar derdi. 

Bir milliyetçi ise "kendi halkını sevmekten çok, başkalarından nefret eder"derdi.  Milliyetçiliğin seküler bir düşünce olduğunu, uygulamada bir toplumun başka toplumlardan kendini ayrı ve üstün tutması, hatta başkalarının mülkü olan şeye "göz koymak" ve tahakküm etme niyeti taşımak manasına geldiğini anlatırdı: "Milliyetçilik, başkalarına ait farklılıkları boğar, hoşgörüsüzdür, fiziksel baskı uygular. Kendisine ait olanı savunmaz, kendisine ait olmayanı ister. Aşırı milliyetçiliğin özünde Tanrı’ya inanç yoktur." derdi..

"İbrahim milletindeniz. Bütün büyük İbrahimi dinler, Musevilik, Hristiyanlık ve İslam şu basit hakikati öğretmeye çalışır: 'Sana yapılmasını istemediğin şeyi sen de başkasına yapma!'  (Gülümserdi, başını sallayarak pekiştirirdi her defasında) "Bütün büyük hakikatler basittir.")

Ziya Yürekli Hoca, Dinler Tarihi, Medeniyet Tarihi ve Siyasi Tarihi kucaklayan geniş kavrayışıyla insanlık tarihi içinde kendi gerçeklerimizi keşfetmeye doyamazdı. Özellikle Osmanlı tarihini Avrupa tarihi içinde kavramaya ve anlatmaya büyük özen gösterirdi. 

Kapitalizmin Avrupa'da doğuşunu, gelişip emperyalizm haline gelişini ve bize etkilerini büyük bir titizlikle izah ederdi: "Milliyetçilik, modern Avrupa tarihinin motorudur. Ulus-devlet yapılanması, milliyetçi ideolojiler olmadan gerçekleşemezdi. Kurulan her yeni devlet, pratikte çok sayıda küçük ölçekli politikayı birleştiriyor; büyüdükçe de “başkalarının mülkü olan şeyleri istemeye” başlıyordu. Bu yolla yaklaşık 400 yılda Avrupa’daki 1.500 dolayındaki siyasi birim 30 dolayında milli devlete dönüştü.Biz ise bunun tam aksini yaşadık. Aynı süreçte büyük devletimiz 30 parçaya bölündü." derdi. 

Birleştirilen parçaların, yeni büyük birimi kültürel bakımdan benimseyebilmeleri ve içselleştirebilmeleri için, eski inanç ve mitlerini büyük ölçüde terk etmeleri gerektiğini sembollerin diliyle izah eder "Küçük küçük tanrılardan vazgeçerek büyük bir ortak tanrıya tapmaları gerekiyordu. Tevhidi inancını dolaşarak siyasi ilkesine ulaşmışlardı: Kesretten vahdete, çokluktan teke ulaşabildiler.. Biz ise büyük bir devlete sahip iken büyük bir ortak tanrıya Allahu Teala'ya tapıyorduk. Tevhid inancı, ortak iradeye dönüşüyor ve vahdeti gerçekleştiriyordu. Parçalanmadan sonra, büyük tanrının yerini 30 küçük tanrı aldı! Tevhidi düşünceden uzaklaştıkça sosyal ve siyasal vahdeti de koruyamaz olduk, kesrette boğulduk. Okul ve evlerimizi, cadde ve iş yerlerimizi o tanrılarla süslemeye başladık." derdi..

Ziya Yürekli Hoca, çok espritüel bir insandı. "Mısırlıların, Suriyelilerin tanrılarına güldük; fakat kendi tanrımıza da onların güldüğünü fark etmedik." derdi. Sohbetlerini böyle hikmet dolu nüktelerle süslerdi. Bu yüzden onu dinlemek hiç sııcı değildi. 


Kürt milliyetçiliğinin yükselişini ve “Edi bese” (Yeter artık!) retoriğini bu bağlamda değerlendirirdi. Osmanlı mülkünde en geç kalmış milliyetçilik "Türk milliyetçiliği" siyasi karşılığını bulamamış milliyetçiliğin ise "Kürt milliyetçiliği" olduğunu sık sık ifade ederdi.

Biz bugünkü gerçeklikle er geç yüzleşecektik. Siyaset, bu meseleyi köklü biçimde ele alma fırsatı sağlamalıydı. "Ya bu fırsatı değerlendirip yeni bir 'milli tahayyül' oluşturacağız; yahut “Cumhurbaşkanı (Atatürk) Kürdistan dedi mi, demedi mi?” düzeyindeki tartışmalarla birbirimizi tüketeceğiz." derdi..

VEFATI

Her hafta aksatmadan Anadolu Vakfı'nın sohbet toplantılarına bazen konuşmacı, bazen dinleyici olarak katılırdı. 27 Ocak 2007 günü, sohbet esnasında aniden rahatsızlandı, tansiyon yükselmesi sonucu beyin kanaması geçirdi ve bulunduğu yere yığılıp kaldı. Ziya Yürekli, son nefesine kadar ömrünü adadığı hizmet yolunda yürüdü.

KARDEŞİNİN ETİNİ YEME

Ziya Yürekli Hoca, gıybet yapmazdı ve yanında başkası hakkında doğru olsa da olumsuz konuşulamazdı. Yanında gıybet edeni  “Kardeşinin etini yeme” diye uyarırdı. 

İftiranın büyük günah olduğunu sürekli hatırlatırdı.

Söz getirip götürmeye çok kızar, söz taşıyanları sert uyarır ve insanların arasını bozmanın, nifakın büyük günah olduğunu sürekli hatırlatırdı. 

Yalan söylediği görülmemiştir. 

Yapmayacağı bir şeyi söylemez, söz verdi mi mutlaka yapardı.  

AŞKIN BİR GÖSTERGESİ: HİZMET

Hizmet, hayatının ana eksenini oluştururdu. 

Müslümanların 24 saat hizmet etmeleri gerektiğini düşünür, her an bir davet gelecek, hizmete çağrılacakmış gibi hazır dururdu. 

Hizmet verirken coşkuyla çalışırdı ve kesinlikle herhangi bir dünyalık karşılık beklemezdi. 

Hizmeti, tıpkı secde gibi Allah aşkının bir göstergesi olarak algılardı.

BİLGE, ÇAĞDAŞ VE DEMOKRAT

Sosyal, ekonomik ve siyasal hayatın, ilim, ahlak ve hukuk temelleri üzerinde yükselmesi gerektiğini düşünüyordu. 


Milletimizin büyük bir kültürel birikiminin olduğunu biliyor, var olanın yeterli olduğunu düşünüyor, eğitimi sıkı tutarak zengin milli kültürümüzden yararlanabileceğimize inanıyor ve iyi yetişmiş gençlerimizin yasal yoldan teşkilatlanarak demokratik kurallar içinde iktidara el koyması gerektiğini savunuyordu. 

“İlim zamanı değil, siyaset zamanı..” derdi. 

Ziya Hoca’ya göre siyaset, Müslümanlığın omurgasını oluşturuyordu. “Kütüphanelerdeki raflarda kitapları dolduran bilgi, düşünce ve değerler siyasetle canlanır ve insana yararlılık gösterir. Allah’ın hükümleri, siyasetle yürürlüğe sokulur. Din siyasetle ayakta tutulur.” derdi. 

Hukukun üstün tutulması gerektiğini savunur, yeni Anayasa ihtiyacını vurgular ve hukukun siyasallaştırılmasına karşı çıkardı. 

Bilge, çağdaş ve demokrattı.

ADOLU EĞİTİM VAKFI

Ziya Hoca çocuklara ve gençlere çok değer verirdi. Eğitimleriyle bizzat ilgilenirdi. 


Din eğitimi almaları konusunda çaba sarf ederdi. Gençleri kitap okumaya, dergi okumaya, düşünmeye ve sorgulamaya yönlendirirdi. Gençlerin iyi yetişmeleri, eğitimlerini başarıyla tamamlamaları, üniversite okumaları, hatta akademik çalışma yapmaları gerektiğini düşünür, bu konuda büyük bir çaba gösterirdi. 

Sosyal meselelere duyarlı olduğu için “Adana Anadolu Eğitim Bilim ve Kültür Vakfı”nın kurucuları arasında yer alıp eğitimi dışarıdan desteklemeyi dava haline getiren Ziya Yürekli Hoca, 1996 yılında emekli olduktan sonra, birkaç yıl Millet Partisi Adana İl Başkanı olarak siyaset yaptı; dine, devlete ve millete hizmet yolunda gücü oranında çaba sarf etti.

Anadolu Eğitim Vakfı’nda her hafta sonu gençlerle sohbet ederdi. İyilik, doğruluk ve güzellik ekseninde yaşar; yanlışa, kötülüğe ve çirkinliğe razı olmaz, karşı çıkar ve çok iyi tanıdığı şer odaklarına karşı yılmadan mücadele ederdi.. 

Bu yaşam felsefesini gençlere de anlatırdı. 

Allah’ın iyiler listesine yazılmak, kıyamet gününde o listeden çağrılmak ve salihler arasında haşrolmaktı, bütün hesabı.   




MİLLET PARTİSİ



Ziya Yürekli Hoca, 1969’dan itibaren Adana’da kurucusu olduğu Mücadele Birliği hareketine destek verdi; hareketteki kopmalara üzülse de Aykut Edibali’ye ve merkeze hep vefa gösterdi. 


Emekli olunca birkaç yıl Millet Partisi il başkanlığı yaptı. Ziya Hoca, emekli müftülerimizden Mustafa Kapçı hocayla birlikte Adana’da faziletli insanlardan oluşan cemaatine hizmete son nefesine kadar devam etti. 

Türkiye’nin Ziya Abisi, hocası ve hizmet kahramanıydı. 

Ziya Hoca, siyaseti Müslümanlığın omurgası görüyordu ve millet düşmanlarına ve şer odaklarına karşı mücadelenin imanın gereği olduğunu savunuyordu. 

Siyaseti ibadet zihniyeti ve ciddiyetiyle yapıyordu. Son yıllarda kendini tamamen vakıf çalışmalarına verdi. Gençlerle ilgilendi. Eğitimlerine destek verdi.

ISLAHATÇI DEMOKRASİ PARTİSİ


"SİYASET MÜSLÜMANLIĞIN OMURGASIDIR.."
Mücadeleciler, İslamcıydılar, dolayısıyla Ziya Gökalp tarzı Türkçülüğe karşıydılar ve Alparslan Türkeş’e uzaktılar. Fakat Necmettin Erbakan hareketine de uzaktılar; çünkü T.C. devletinin kuruluşu ile Erbakan hareketinin İslami “model”i arasında mutlak bir çatışma olacağını, ileride devletin iktidarına talip olsalar bile bu konuda ihtilaflı bir durumun ortaya çıkacağını ve Türkiye’nin zarar göreceğini düşünüyorlardı. 
12 Mart 1971 tarihi, Yeniden Milli Mücadeleciler için de yeni bir dönemin habercisi oldu. Hareketin çekirdek kadrosu parçalandı. Necmettin Türinay, Cemil Çiçek, Ömer Ziya Belviranlı, Taha Akyol gibi isimler Mücadele Birliği ile yollarını ayırdılar. 


İlk kırılmanın ardından hiçbir şey eskisi gibi olmasa da Mücadele Birliği gerek yayınları, gerekse etkinliği ile kendine biçtiği misyon doğrultusunda faaliyetlerine devam etti. Yetmişli yılların ortalarına kadar küçük bölünmeler yaşandı; ama bunlar belirleyici olmadı. 1975’e gelindiğinde hareketin siyasal parti haline gelmesi için çalışmalar yapıldı. Aykut Edibali, Millet Partisi’ni ele geçirerek siyaset yapma isteğini gösterdi.

Millet Partisi fikrinin tabandan gelen tepkiler sonucu başarıya ulaşamaması, birliğin siyaset arayışında yeni hedefler belirlemesine neden oldu. Bu kez de merkez sağın en büyük partisi Adalet Partisi ile ilişki başladı. Tabandan gelen itirazlara rağmen yönetim AP ile anlaşıp, bu partinin gençlik kollarını örgütleme yoluna gitti. Bu dönemde ayrılmalar arttı. Mehmet Akif Ak, Hüseyin Gülerce, Ahmet Taşgetiren, Mehmet Ali Taşçı gibi yazarlar Mücadele Birliği içinde yetişip ayrılanlardandı.
12 Eylül sonrası Aykut Edibali kendisini terk etmeyen arkadaşlarıyla birlikte Islahatçı Demokrasi Partisi’ni kurarak Mücadele Birliği’nin yerinin artık siyasal parti çatısı olduğunu göstermek istedi. Ancak birlikte yola çıktığı insanların büyük kısmı artık yanında değildi.

YENİDEN MİLLİ MÜCADELE



1968 kuşağı, Soğuk Savaş döneminin gençliğiydi. Sol-sağ diye parçalanan gençlik kanlı bir kavganın içinde vuruşturuldu. 12 Eylül öncesindeki terör ortamında Mücadeleciler gençlik olaylarına katılmadılar. Aykut Edibali “Ben hiçbirinin burnunu kanatmadım, çocuğum gibi üzerlerine titredim, sattırmadım, ne kan sattım ne sattırdım. Türkiye’de benden başka hiçbir lider bunu diyemez” diyor bugün. Mücadele sadece fikri planda yapılıyordu. 

Mücadele Birliği’nin özelliklerinden biri de sağdaki en disiplinli teşkilat olmasıdır. Mücadeleciler, inançlarının emrettiği gibi yaşama konusunda Ülkücüleri pasif buluyor, hayatlarının tamamının ‘dava’ya adanması noktasında da bütün sağ gruplardan daha fedakâr olduklarını düşünüyorlardı. MTTB’nin ise disiplin anlamında yetersiz olduğunu ve öğrenci derneği olarak kalmasını istiyorlardı. 20 kişilik bir kadroyla kurulan hareketin büyümesi oldukça hızlı oldu. 1968 yılından 12 Mart’a kadar geçen dönemi, Mücadele Birliği’nin altın dönemi olarak ifade edebiliriz. 

Bu dönemde haftalık Yeniden Milli Mücadele dergisi, aylık Pınar kültür sanat dergisi ve üç aylık Gerçek dergisini çıkardılar. Otağ Yayınları kurulup kitaplar basıldı. Mücadele Birliği kısa bir süre içinde üniversitelerde hakimiyet kurmaya başladı. 

İstanbul, Ankara ve İzmir’de bulunan Yüksek Öğretmen Okulları, Mücadele Birliği’nin kalesi haline geldi. Yüksek Öğretmen Okulları Anadolu’nun bütün rengini yansıttığı gibi, en zeki öğrencileri de bünyesinde barındırıyordu. İllerindeki okullarda başarılı olup dereceye giren öğrenciler Yüksek Öğretmen Okulları’nda okumaya hak kazanıyordu çünkü. 


Mücadeleciler, kadroların yetiştirilmesinde o kadar disiplinlidirler ki sadece sağ fikirleri öğrenmek yerine, bir solcu kadar Marks’ı, Lenin’i, 17 Ekim Devrimi’ni, sosyalizmi ve solun diğer kavramlarını da öğretirlerdi. Öyle ki birçok solcuyla girdikleri fikri münakaşada solcuları pes etmek zorunda bırakırlardı. Solun ideologlarından biri olan İdris Küçükömerde bu gerçeği teyit ederek, “Bu Mücadeleciler solculuğu bizden daha iyi biliyor”demek zorunda kaldı. 

Mücadeleciler, Türkiye’de bütün olayların arkasında Yahudi zihniyetini aradılar; ülkenin kapitalizm, komünizm ve siyonizm tehdidi altında olduğunu iddia ettiler. Dünya sistemini deşifre ediyor, devletler oyununu anlatıyor, “Amerika, Rusya, Yahudi’ye kukla!”  şeklinde sloganlaştırıyorlardı. Zaten Mücadele Birliği üyeleri de kendilerini tanımlarken antikomünist, antikapitalist, antisiyonist, antiemperyalist, milli değerlere bağlı ve İslama saygılı olma vurgusunu yapmayı tercih ettiler hep. 


Mücadele Birliği’ni diğer sağ gençlik hareketlerinden ayıran özelliklerinden biri, hiçbir siyasi akımın temsilcisi ya da alt grubu olmamasıdır. Siyasi bir harekete dönüşmek yerine ülkeye hizmet edecek insan kadrosu yetiştirmek amaçlanıyordu. Aykut Edibali Türkiye’de yapılan ihtilallerin başarısızlığının en önemli nedeni olarak yetişmiş insan kadrosunun yetersizliğini gösteriyordu. Hareket, sonradan dağılma sürecine girmesine rağmen kadro yetiştirme geleneğini uzun süre kaybetmeyerek bir anlamda başlangıçtaki hedefine ulaşmış oldu.

Aykut Edibali “Mücadele Birliği bir kültür hareketi, bir mektep olarak vereceğini fazlasıyla verdi. Renkleriyle, çeşitleriyle çok farklı yerlerde olan insanlarıyla bunu başardı. 20 tane adam Türkiye’yi salladı.” diyor. Ziya Hoca da Türkiye’yi sallayan o 20 kişiden biriydi.

68 KUŞAĞINDANDI


Ziya Hoca, 68 kuşağındandı. O üniversite öğrencisiyken, gençlik olayları yükselişteydi. Türkiye’de sağ sol kavgası başlamıştı.

Sol gençlik üniversitelerde kısa sürede örgütlenmiş ve on binlerce taraftar bulmuştu. 


Sağda ise örgütlenme Milli Türk Talebe Birliği çatısı altında gerçekleşiyordu. 

Solla girişilen mücadele sonrası kazanılan bir kale olan MTTB dört yıl süreyle bu işlevini yerine getirdi. Ancak altmışlı yılların sonuna doğru üniversitelerde sol rüzgarın karşısında MTTB’nin pasif kalması, birlik içinde daha aktif olmak isteyenlerin seslerinin artmasına neden oldu. 



MTTB’den koparak Ülkü Ocakları çatısı altında toplanan milliyetçi gençler, sokaklara ve şehirlere inen sol grupların karşısında mücadele görevini üstlenmek zorunda kaldı. 


Bu arada Aykut Edibali ve arkadaşları Mücadele Birliği adıyla bir örgütlenme başlattı. 

Mücadele Birliği, İstanbul yerine Konya’da kuruldu. Ziya Yürekli Hoca da  Konya’daNecmettin Erişen’in önderliğinde yapılanan Mücadele Birliği’nin 20 kişilik kurucu kadrosunda yer aldı. 

Metin Toker, ‘Solda ve Sağda Vuruşanlar’ kitabında Mücadele Birliği ile Dev—Sol’u mukayese ederek Yeniden Milli Mücadeleciler için “sağın Dev—Genç’i” tanımını yapmıştı. Mücadeleciler, sağın fikir kalesiydi; Türkiye’nin ihtiyacı olan kadroları yetiştirmek için yola çıkmışlardı.

MEDENİYET MİMARI

O bir medeniyet mimarıydı. Davası, medeniyetimizi yeniden ihya etmekti. 

Devleti, milletin teşkilatlanmış hali, yani milletin kendisi görürdü. 

Devletin, modern bir organizasyona dönüşmesini, millete yabancılaşmasını, kamu kurumlarının kendini milli iradenin üstünde konumlamalarını, millet hayatını ve milli kültürü tahrip etmesini ve devlet-millet çatışmasını yanlış bulurdu. 

Ziya Hoca’ya göre asıl olan medeniyetti. Millet, kendi muhteşem medeniyetini yeniden ihya etmeliydi; böylece devlet teşkilatı ıslah olacak, devlet milletin emrine girecek ve hizmet üretecek, millet de devleti canından aziz bilecek, bütün varlığını ona adayacak…

Modernleşmenin, medeniyet değiştirmenin, millet-devlet ilişkisini tahrip ettiğini, devletin ve milletin ahlaki ve metafizik temellerden koparak bozulduğunu düşünürdü. 

Davası, bir medeniyet atılımını gerçekleştirme mücadelesiydi.

ÖĞRETMENLİK

Ziya Yürekli Hoca, gençlerle ilgilenmeyi ve öğretmenliği çok severdi.

1970’ten 1996 yılına kadar Adana İmam Hatip Lisesi’nde meslek dersleri öğretmeni olarak çalıştı. Öğretmenlik hayatı boyunca özellikle ortaokul bölümünün Kur’an-ı Kerim derslerine giriyor, öğrencilerini Elifba’dan başlatıp harfleri yerinden çıkartarak tecvit kurallarına uygun bir şekilde okur hale gelinceye kadar büyük çaba sarf ediyordu. Gerekli ve yeterli okuma düzeyine çıkamayan öğrencilerini, öğleleri bir saatlik yemek tatilinde bir sınıfta toplayıp ek ders veriyordu. 


Ziya Hoca, yaz tatillerinde mahallenin ve hısım akrabanın çocuklarını toplar, evinde ders verir, namaz surelerini ezberletir, ilmihal bilgilerini ve Kur’an-ı Kerim okumayı öğretirdi.

İstese okul yönetiminde görev alabilir ve müdür koltuğuna da rahatlıkla oturabilirdi. Fakat o kariyer hesapları yerine her zaman Kur’an-ı Kerim’e hizmet etmeyi tercih etti.

Arkadaşlarından dönemin Adana Milletvekili Hasan Gürsoy, 1978 yılında, o zamanın Milli Eğitim Bakanı ile görüştüğünü, gereken her şeyi ayarladığını ve babamdan Adana İl Milli Eğitim Müdürü olmasını rica etmişti. Ziya Yürekli Hoca, Hasan Gürsoy’a şu cevabı verdi:“Bilirsin, bir Hadis-i Şerif var: ‘Sizin en hayırlınız, Kur’an-ı Kerim’i öğrenen ve öğretendir.’ buyuruyor sevgili Peygamberimiz. Ben bu Hadis-i Şerif ile hayatım boyunca amel etme kararı aldım. Siz o göreve daha uygun bir arkadaş bulursunuz. Böylesi daha hayırlı olur.”


Ayrıca Atatürk Ortaokulu ve Borsa Lisesi'nde de Din Kültürü ve Ahlak derslerine girmiştir. Bu tecrübe Milli Eğitim camiasını bir bütün olarak görmesini sağlamıştır.



Milli Eğitim camiasıyla yakından ilgilenir, sorunlarını bilir, ürettiği çözümleri çeşitli düzeylerde camianın ilgilileriyle paylaşırdı. İl Milli Eğitim müdürleri genelde arkadaşlarıydı. Dolayısıyla öğretmenlerin sorunlarını iletme konusunda çaba sarfederdi.



Milletimizin gelişip kalkınabilmesinin yolunun eğitimi düzeltmek olduğuna inanırdı. Bu yüzden öğretmenliğe büyük değer verirdi.



Ömrünü Adana İmam-Hatip  Lisesi’ne adamıştır. 7 yıl öğrencilikten sonra, 1969’dan 1996 yılına kadar, 28 yıla yakın bir süre öğretmenlik hizmeti vermiştir. 



Hayatının tam 35 yılını fiili olarak Adana İmam-Hatip Lisesi’nde öğretmen olarak geçirmenin saadet ve iftiharıyla 65 yaşında Hakk’a yürüdü.

VAİZLİK

Ziya Yürekli, oldukça sosyal, iyi bir hatipti. Genç yaşta camilerde ve hayatın çeşitli alanlarında toplumun karşısına çıktı ve "emr-i bi'l maruf nehy-i ani'l münker" yaptı, irşad etti. Topluma hitap etmek için fırsat kollardı.

Öğrencilik yılları boyunca Diyanet İşleri başkanlığı'na bağlı olarak İmam Hatiplik görevi yaptığından işlerinden biri de vaizlikti. Cuma günleri, kandillerde, bayramlarda görev yaptığı camilerde halka vaaz verdi. Vaazları çok etkileyiciydi.  Onun vaazları toplumdan büyük ilgi görürdü.

Vaaz vermeyi çok önemserdi. Günler öncesinden konuyu seçer, ilgili ayet ve hadisleri bir küçük deftere yazar, İslam aliminin seçilen konudaki düşünceleri derlenir, Mehmet akif Ersoy başta olmak üzere Yunus Emre ve diğer şairlerden dizeler toplar.. Vaazlara iyi hazırlanırdı.

Vaazlarının en belirgin özelliği ise kolay anlaşılır ve yaşanabilir Müslümanlığı anlatmasıydı. O nakilci değildi. Ayet ve hadisleri dönemin şartları içinde en doğru şekilde anlamaya çalışır, toplumu ve hayatı kavramaya, anlamaya çaba gösterir, çağdaş bir aydın olarak, konuşma diliyle meseleleri anlatırdı. 

Vaazlarında İslam inancının temellerini ayetlerle ve akli delillerle anlatır, İslam ahlakının güzelliğini Hz.Peygamber'in (s.a.v.) örnek ahlakıyla izah ederdi. Peygamberler tarihi ve Asr-ı saadeti yaşar gibi aktarırdı. Selçuklu ve Osmanlı tarihinden ibret veren sahneler koyardı vaazlarına.

Ehl-i sünnet ve'l cemaat yolunda giderdi. İslam ahlakını en ince ayrıntılarıyla anlatırdı. Müslümanlığın amacının ferdin ahlakını güzelleştirmek olduğunu söylerdi. İslam Hukuku'nu iyi bilir, diğer hukuk sistemlerinden üstün olduğunu düşünür, "Fıkıh" alanındaki vaazlarında aydınlatıcı konuşmalar yapardı.

"Kolaylaştırınız.. Zorlaştırmayınız!" ayeti gereğince, meselelere samimiyetle, muhabbetle ve itidalle bakar,  ifrat ve tefrite düşmekten sakınır, Müslümanlığı en doğru şekilde anlamaya ve anlatmaya çalışırdı. 

Vaazlarını Müftülük ve öğretmenlik yıllarında da sürdürdü. Emekli olduktan sonra Millet Partisi Adana İl Başkanı olunca da topluma konuşma konusunda büyük çaba gösterdi..

MÜFTÜLÜK

Ziya Yürekli, Konya Yüksek İslam Enstitüsü'nden mezun olunca Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından 1969 yılında boş bulunan Adana Müftülüğü'ne vekil müftü olarak atadı. 

Bir yıl süren müftülük döneminde Adana camilerini mamur etmek için büyük çaba sarfetti. İdealisit bir müftüydü. Camilerin bakım ve temizliği konusunda hassasiyet gösterdi. 

İmam Hatipleri ve müezzinleri geliştirmek için kurslar düzenledi..

Ziya Yürekli, müftülük dönemi boyunca Adana camiilerinde vaazlar verdi. Halka İslam'ı kaynaklardan en doğru şekilde öğretebilmek için çaba sarfetti.

Adana Müftüsü Ziya Yürekli, gönlünde öğretmenlik olduğu için asaletinin onaylanması vakti geldiğinde Milli Eğitim Bakanlığı kadrosuna geçti. Gençlere ders vermeyi, dindar olarak yetiştirmeyi önceledi.


İMAM HATİPLİ

Ziya Yürekli, öğrencilik yıllarında Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı olarak İmam Hatiplik görevinde bulunmuştur.

Adna İmam Hatip Lisesi'nde öğrenciyken Adana'nın Yüreğir ilçesinin Karşıyaka semtindeki Türkistanlılar Camii'nde İmam Hatiplik görevi iyaptı..

Ayrıca 1964 ve 1965 yıllarında Gaziantep'in Nizip ilçesinde de İmam Hatiplik görevinde bulundu.

Konya Yüksek İslam Enstitüsü'ndeki öğrencilik yıllarında da önce merkezde bulunan tarihi Sahip Ata Camii'nde ve İplikçiler Camii'nde,  sonra da  bir kenar mahalle olan Keçeciler Camii'nde İmam Hatiplik görevinde bulunmuştur. 

Keçeciler Cami'ne geçiş nedeni ise arkadaşlarıyla kurdukları Yeniden Milli Mücadele Derneği'nin Genel Başkanı olan ve o dönemde Keçeciler Cammii İmam Hatibi olan Necmettin Erişen'i çalışmaları yürütsün diye görev yaptığı merkezdeki Sahip Ata Camii'ne becayiş yapmıştır. Ziya Yürekli, davası uğruna pek çok fedakarlıklar yapmıştır..

KÜLTÜR-SANAT

İlme, düşünceye ve kültür/sanata çok değer verirdi. 
İlimle meşgul olmayı, tefekkür etmeyi ve fikir alışverişinde bulunmayı büyük ibadet görürdü. Hasan Basri Çantay meali elinden düşmezdi. Elmalılı Hamdi Yazır’ın Hak Dini Kur’an Dili Tefsiri ile Ömer Nasuhi Bilmen’in tefsiri ve ilmihali başvuru kitaplarıydı. İmam-ı Nevevi’nin Riyazü’s Salihin kitabını defalarca okumuştur. Düşüncelerini ayetlerle temellendirir, bütün bilgi ve düşünceleri o ayetlere bağlardı. 
Şiiri sever, Yunus Emre başta olmak üzere pek çok şairi okurdu. Necip Fazıl Kısakürek’in “Tohum saç, bitmezse toprak utansın! Hedefe varmayan mızrak utansın! Hey gidi küheylan, koşmana bak sen! Çatlarsan, doğuran kısrak utansın!” dizelerini, hayat felsefesini ifade ettiğinden zevkle okurdu. 
Fakat onun şairi Mehmet Akif Ersoy’du. Akif’in dizelerini ezbere bilir, sohbetlerini o dizelerle süslerdi. 
Öğrencileri arasından akademisyen ve yazarlar çıktı; onlarla övünür, eserlerini okur ve çevresine tanıtırdı.