1.
Ölümünden bir ay önce, babam, bir kağıta bir şeyler yazıp bana verdi. O mahcup tebessümüyle, veda etme havasını takınarak, nükte yapar gibi, daha sonra okumamı istedi..
Tam kapıya vardım, babam Mushaf’ı kapattı. Üzerinde kağıt kalem olan sehpaya eğildi, bir şeyler yazmaya başladı. Beni fark etmemişti. Çalışmasını bölmek istemedim. Kapıda durup bir süre onu izledim.
Hala Kur’an-ı Kerim elindeydi, ben odaya girince,
okumaya son verdi. Yüzüme gülümseyerek bakıyordu. Karşısında
durdum. Bakıştık.
Bir insan, hayatta en çok yaptığı işiyle, hatta en
güzel haliyle hatırlanmayı hak eder. Babamın resmi, Kur’an-ı Kerim’i okuma
görüntüsüdür: Onu pek çok olayın içinde gördüm, çeşitli işleri yaparken
seyrettim. Babam cami kürsüsündeyken vaaz ve sohbetlerini, yüz yüze
nasihatlerini dinledim. Namaz kılarken ya da oruçlu hallerine tanık oldum,
hatta hacca gidip geldiğindeki halini hatırlıyorum. Bir sınıfta, kara tahtada beyaz
tebeşirle öğretmenlik yaparken.. Pek çok durumunu bilirim. Tüm bu görüntülerin
arasından Kur’an-ı Kerim’i okuma görüntüsü sıyrılıp öne çıkar.
Sehpada ikiye katlı duran dosya
kağıdını içine koyduktan sonra Mushaf’ı bana uzatırken, mahcup bir şekilde “Beni etkileyen ayetlerin listesini çıkardım. Sonra bir bakarsın! Belki benden sonra bu ayetlerden sen de yararlanırsın..” dedi hafifçe. Kur’an-ı Kerim’i aldım, onu kütüphanedeki yerine koyacaktım.
Evde, çalışma odamda idik. Vedalaşma havasında, kederli, ama oldukça vakur, hatta
şefkat dolu.. Fakat mahcuptu. Helalleşmek ister gibiydi. Bu davranışı, beni sarstı.
İkimizi de kederlendiren bu unutulmaz an biter bitmez ikimiz de her zamanki rollerimize, hayatı daha
ağırdan alan, genel geçer baba oğul kimliklerimize geri dönerek rahatladık.
Her zamanki gibi havadan sudan, eşe, dosta, hayatta olan akrabalarımıza dair meselelerden, Türkiye’nin bitip tükenmez siyasi
dertlerinden ve babamın bir ömür verdiği vakıf hizmetlerinden, çok da fazla
kederlenmeden, söz ettik.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder